29 Mart 2012 Perşembe

Oyun Odası


  Giyinme Odası yok, Çamaşır Odası yok, Hobi odası hiç yok ama kocaa bir Oyun Odamız var bizim...
  Hatta Oyuncak Odası deriz biz ona. Görsellere aldanmayın, Hiçbiriyle yakından uzaktan alakası yok. Zira "eski mobilya", "ilerde belki ihtiyacımız olur" vasfındaki tüm eşyaları saklama odası da denebilir. 5-6 adet üst üste yığılmış koli, eski evimizden kalan venge rengi, 1 metre eninde çift kapılı portmantomuz, taa 10 yıl öncesinden alınmış bir şifonyer...
  Hakkını yememeli, perdelerimi gri fon ve beyaz stor perde olarak daha geçen sene yaptırdım. Bir de cam üzeri siyah motifli çok ta güzel kocaman bir çalışma masamız var. Var da.. Bu oyuncak odasında iki kızıma, karşı komşunun kızına, iki sokak ötedeki ikizlere yetecek kadar oyuncak ta var. Şimdi çocuğu olmayanlar derki "Ne gerek var bu kadar oyuncak almaya". Valla haklısınız, ben de öyle düşünüyordum. Ancak amcalardan teyzelerden kıyafet dışında, evini boşaltmak isteyen herkes, kızlarının oyuncaklarını bize bağışladı. Dolayısıyla iki set yazı/oyun masamız, 4 çocuk sandalyemiz, 50 adet barbimiz, bir çocuk koltuğumuz, mutfağımız, banyomuz ıvırımız zıvırımız tam. İki set bowling takımı, iki çeşit yazı tahtası... Ayrıca tabii kızların doğum günlerinde gelen oyuncakları da hesaba katarsanız odada hareket edecek yer kalmadı. Peluş oyuncak konusuna girmiyorum bile çünkü benim çocukluğumdan kalma bir sürü kahraman da sepette yerini almış vaziyette. Ara ara oyuncak tasfiyesi yapıyorum ama küçük kızım üç yaşında olduğundan daha en az 3 yıllık vakti var bu oyuncakların. Ikea dan sürekli plastik kutu almak geçici bir çözüm. İşte bu yaz Oyuncak Odasını hedef aldım. Şifonyeri boyamak ve portmantodan kurtulmak, kolilerdeki eşyaları tasfiye etmek ve güzel bir kitaplık almak istiyorum. Bu akşam gidip "ÖNCE" fotoğraflarını çekiyorum, ki "SONRA" fotoğraflarını gösterdiğimde farkı anlayın.











21 Mart 2012 Çarşamba

Loft


Girişteki her milimetresini, duvar kağıdını, aynasını hepsini çok sevdim. Hele sanki Paşabahçeden çıkma o iki gümüş objeyi...
Televizyonun sadece mutfakta olmasını, salonda tüm koltukların şömineye bakmasını, geniş , perdesiz camlarını...
Şarap dolaplarının önündeki ağaç sehpayı, kare yemek masasını...
Siz de sevin diye görür görmez yayınladım...
Sevgiler XXOO









19 Mart 2012 Pazartesi

Ben bu haftasonu...


Ben bu haftasonu kolları sıvadım ve bir tablo boyadım. 1995 te bir arkadaşımın bana hediye ettiği yağlı boya portremi arka balkonda çürümeye terk etmiştim. Ya onu ağlayan Çiço tablosu gibi salonumuzun baş köşesine koyacaktık (size benimle dalga mı geçiyorsunuz, ben ona baktıkça ağlarım, zaten ifademi tam yapamamıştı sevgili ressam) ya da arka balkonda iyicene tozlanıp gidecekti.

Şimdi bu tabloyu nasıl yaptığımı sırasıyla anlatacağım.
*** Yağlı boya yapılmış bir tablonun zeminini 2. kat bir esere hazırlarken sakın benim gibi zımparalamaya çalışmayın, pek bir işe yaramıyor.
*** Oturacağınız sandalyeyi, tabloyu tutan karşı sandalyeyi ve alet edevatın duracağı sehpayı halıdan uzak bir yerde ama televizyon karşısında konumlandırın.
*** Discovery Channel daki CAKE BOSS u açıp Buddy nin harikalar yaratan ekibini az biraz izleyip bende harikalar yaratabilirim diyerek gaza gelin.
*** Evde bulunan temiz 2cm kenar fırçasını alın (bu aslında duvar boyamak için kullanılmak üzere alınmıştı, işte neye niyet neye kısmet)
***Yağlı boyalarınızı, karışımı hazırlamak için plastik (disposable) bir tabağı hazırlayın. Elinizin altında eski bir T-shirt ünüzü bulundurun ki etrafa sıçrayanları bununla silersiniz.
***Bu adımda o andaki ruh halinize göre çiçekler böcekler yapmaya başlayın. Ben gerçek bir resim çizersem çok komik olacağını bildiğim için sadece renkleri karıştırmayı tercih ettim. 

Yatak odamızın mobilyalarını geçen yaz beyaza boyadığımızı daha önce anlatmıştım. (Tıklayın) Yatak örtüsü ve perde fonları da koyu mor dolayısıyla bu tablo direk yatağımızın başucuna asılacak.

Tablonun çerçevesini henüz boyamadım. Tam kurumasını bekliyorum. Gelecek haftasonu bir beton çivisiyle bu iş de tamam olacak.

*Bu postu hazırlayan şahıs, tabloyu gördükten sonra köprüden atlayan ressamlardan sorumlu değildir.

Hepinize şahane bir hafta diliyorum....



14 Mart 2012 Çarşamba

Jakuzi sefası...


" Hamama giren terler " ama Jakuziye giren ihya olur.
İş dönüşü yorgun argın eve kendini zor bela atabilmiş , eve geldiğinde de sorumlulukları bitmemiş bir akşama şöyle sıcacık fokurdayan sularda devam ederek stres atmak iyi olmazmıydı.
Olurdu olurdu...
Şimdi gözlerinizi kapatın diyemeyeceğim zira bu satırları okuyorsunuz, ama siz yine de anladınız beni, sıcacık fokur fokur masaj yapan sular, köpüklü mis kokulu banyo sabunları, fonda en sevdiğiniz hafif müzik... Hatta abartalım müziği kesiyorum, televizyondan kablo yayınına geçtim. Bir saatte insan yenilenmiş gibi olur. Bana bırakın içecek servisini, akşam yemeğimi burda alırım dedirtir. Tabii bu arada o suyun hiç soğumayacağını düşünürsek.

Şimdi gelin bir de gözlerinizi açın ve silkelenin. "Anne biz geldiikkk" diye içeriye dalan iki minik ördek önce jakuziye kaç tane oyuncak alabileceğinin pazarlığını yapacak. Tencere tabak, Barbie ve kova da geldikten sonra (her oyuncaktan 2 şer adet düşünün) Hobaaa, cumburlop suya atlanacak, tabi bu arada sular taşacak. Anne kendini toparlayamadan, batan banyoyu umursamadan devam etmek istese de acaba o ılık suya başka sıvılarda karışmışmıdır fikriyle, jakuzinin tıpasını açacak.

Jakuzi keyfi yapabilen anneler ordaysanız ses verin, umudumuzu yitirmeyelim.
XXOOX





6 Mart 2012 Salı

Pembe Beyaz bir yatak odası


Yatak başucundaki aynalı komidinler ne kadar güzeller değil mi?
Şimdi ben tam olarak anlamıyorum. Country tarzı seviyorum, arada Vintage tarzını inceliyorum ama sonra böyle bir yatak odasını görüp ayıl bayıl istiyorum. E nolucak bu işin sonu?
Piyango çekilişine katılsam, 3 tane ev alsam, herbirini ayrı ayrı döşesem işte o zaman tam olarak hangisini istediğime karar verebileceğim.
Düşüncesi bedava ve inanılmaz güzel...

XXOO