26 Mayıs 2010 Çarşamba

Classic, ama konumuzdan çok uzak...

Yaklaşık 20 yıl önce TRT deki 4 reklâmdan birinde ARKO’nun klasik krem reklâmı oynardı. Lavaboda ellerini yıkadıktan sonra Arko ile ellerini kremleyen anne tiplemesi. "Her eve Lazım" sloganıyla yıllar sonra ben de reklâmdaki o kadına benzedim. Arkonun yeşil beyaz minik yağlı krem tüplerini çantamdan eksik etmiyorum, eskisi inceldikçe aman bitecek korkusuyla yenisini alıyorum. Benim derdim ellerim değil. Asıl amaç hızlı ve sürekli bir manikür. Tırnaklarıma pıt pıt pıt dokunuşlarıyla sürdüğüm kremi tırnak diplerine yayıp, orda olabildiğince bekletmek ve haftada bir defada tırnak etlerini iterek manikür işlemini tamamlamak. Şimdi sayın yeni evli, nişanlı ya da bekâr ve çocuksuz bayanlar hatta haftada bir maniküre gidebilmeye zaman ayırabilen bakımlı vatandaşlar: ev- iş ve evde aktif 2 bebişle bazı şeylere zaman ayırabilmek çok zor oluyor, ayırdığım zamansa keyfini sadece 1 gün sürebiliyorum. Hele ki kızlar büyüdükçe merak sarmaya ve ojeleri açıp dökmeye başladıkları için oje süremiyorum, e malumunuz manikürsüz tırnaklar ojesiz olunca hiç mi hiç çekilmiyor. Önceleri yok Sally Hansenlar yok Avon cuticle remover’lar imdadıma yetişti ama bu seferde elimi yüzüme gözüme sürerken korkak oldum aman elimi yıkamış mıydım dur kimyasallar gözüme bulaşmasın, aman gözümü ovmayayımlar başladı.

Şimdi bunun konumuzla ne alakası var… Yok. Sadece bugün kremimi sürerken şöyle düşündüm, bunun mobilyalar için olanı olsa keşke, hasar gören her çizik ve eziği giderebileceğim, yapı marketlerden alabileceğim bir malzeme olsa keşke… Var mı yoksa??

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Fon perdeler...





Nerelerde miydim? Evet, haklısınız fazla ara verdim. O kadar da paylaşacak şey var ki aslında. Mesela perdelerden başlayalım. Evimizin giysisi perdeler ev tekstillerinin en başında gelir, sonrada döşemeler tabiî ki. Sonunda fon perdeler yaptırıldı ve bir de güzel salonumuzun 4 köşesine takıldı. Ana perdenin hiçbir şeyi değişmedi ama fonlar salona apayrı bir hava kattılar. 75 cm genişliğinde yere yığılmalı, astarlı ve kemersiz bizim fonlar. Tabii ilerde daha klasik bir salon istersem kemerler yaptırılabilir ve perdeler yanlardan toplatılabilir. Eğer fonlarınızı pencereleri komple kapatmak için kullanmayacaksınız yere yığılmalı yaptırmanızı tavsiye ederim çok şık duruyor. Kumaşı zengin gösteriyor. Perde astarının rengi perde kumaşını renk tonuna çok yakın olsun ki kumaş renginiz daha belirgin olsun ve camları açarken perdenin kenarından astar görünse bile kötü durmasın.

Seçtiğim kumaşın yıkanabilme, ütülenmeme gibi özelliklerini detaylarına kadar sorup aldım. Genelde fonlar sadece kuru temizlemeye uygun olabiliyorlar, o da içindeki astarın kalınlılığının ve kullanılan perde kumaşının duruşunu muhafaza etmek için. Perdecimin vitrinindeki sarkıtlara ayrıca hayran kaldım. Hele ki katalogdakilere bayıldım. Boncuklardan, Swarovskilere, misinalardan ipliklere her bütçeye uygun sarkıtları vardı. Ben nasıl bir şey istediğim konusunda henüz kararsızım, birbiriyle alakası olmayan birkaç model birden beğendim dolayısıyla şimdilik sadece fonlarımın keyfini süreceğim.
Beni bilirsiniz dekorasyondaki ana parçalarda yalınlık taraftarıyım, yarın öbür gün motiflerden sıkılmayayım diye. Kahveli bejli salonuma vizon rengi düz bir kumaş seçtim. Durum böyle olunca perde yaptıracağımdan habersiz olan bazı misafirlerim fonlarımın farkına varmadılar. Sadece evimizin daha sıcak bir havası olduğunu söylediler. Perdelerim, bağırmaya gerek kalmadan etki yaratmışlardı bana göre. Tam istediğim de buydu.


 
 



 


7 Mayıs 2010 Cuma

Jelly Bebek ve pinyatamız...

Bu aralar DIY moduna ayarlanmış bir şekilde geziyorum. Kızıma yaptığım turkuaz ve mor renkli tütü’den sonra sırada bekleyen doğum günü pinyatası ve bez bebek “JELLY” var.


Jelly nin yüzünü kasnağa gerdik, düğme gözlerini diktik, minik burnunu yaptık, dudaklar ince kaldı, akşama bir iki kat üstünden geçmeli. Kara kara bakıyor pespembe de bir teni var. Onu neyin beklediğini henüz kimse bilmiyor. Jelly miz şu anda bir kasnak surattan ibaret. Fotoğrafını hiç çekmedim. Medyatik olmasını pek istemedim. Ama belki de bloguma konuk olsa bez bebek duayenlerinden tüyolar alabileceğim. Kızımla bu bebeği yapma amacımız beraber vakit geçirip ortaya bir şeyler çıkarabilmek ve benim kızıma el emeği bir hatıra bırakabilmem. Yoksa oyuncak odamız koca bir sepet içinde yanlışlıkla bir yerine dokunduğunda “Anne! Baba! Mama! Benimle oynar mısın anne?” diyen Çinli Çinsiz pilli bebeklerle dolu. Gece o odaya bir şey almaya girip ışığı yakmadığımda tüyler ürpertici şeyler olabiliyor. Bir anda ayağımın altında ağlayan bir bebek ya da yanından geçerken ayağıma dolanan tüylü oyuncaklar.

Pinyatamıza gelinceeee… Malum minik boğamızın doğum günü yaklaştı ve bu sene partide arkadaşlarını çok mutlu edecek şeker ve çikolata dolusu pinyata olsun istedim. İnternette yapılışına dair 1–2 video izledikten sonra çok kolay olduğuna karar verip yapmaya koyuldum. Olay 1 bardak un / 2 bardak su / 1 balon ve gazeteden ibaretmiş.

2 Bardak suya 1Bardak un ekleyip iyicene karıştırın içine bozulmaması için çok az tuz ve güzel kokması için biraz tarçın koyun. Şişirdiğiniz balonu bir kâsenin üzerine oturtturun. Şerit şerit kestiğiniz gazete parçalarını önce unlu karışıma batırın, fazla yapışan sıvıyı sıyırıp balonun üstünü kaplayın. Birinci kat bitince kurumasını bekleyin ve bunu toplam 4 kez tekrarlayın. En altta bir boşluk bırakmayı unutmayın, daha sonra şekerleri buradan dolduracaksınız. İşlem bittikten sonra içindeki balonu patlatarak çıkarın ve üzerini istediğiniz şekilde süsleyin.

Benim pinyatamın kabası tamamlandı en zevkli bölümü yani süslemesi kaldı. Bu akşam da sanırım ona başlarım. Turunculu yeşilli olma ihtimali yüksek, bakalım neye benzeyecek. Fil mi yapsam kedi mi? Bitirdikten sonra fotoğraflarını da yayınlarım, bakalım beğenecek misiniz.
Bu arada kâğıt peçeteden parti süsü yaptım. Kırmızı yeşil ve sarı renklerde toplar, şimdi fark ettim, trafik ışıkları gibi olacaklar.

6 Mayıs 2010 Perşembe

Kitaplar...


Daha çok kitap okumak lazım, kendini geliştirmek lazım, yazarlara saygı göstermek lazım, kitapları da güzel muhafaza etmek lazım; onlara değer vermek lazım. İnternet olmadan önce dönem sonu projelerini yapmak için mahalledeki halk kütüphanesine gider ders çalışırdık ve kilomuz kadar ansiklopedileri bir masaya yığar defterimize notlar alırdık.
Gazeteler meydan larousse ve Britannica için kupon dağıtırlardı. O dönemlerde evdeki kitaplıkta yer kalmamıştı. Hikâye kitapları, romanlar, sözlükler, ansiklopediler, coğrafi haritalar derken evimiz kütüphaneye dönmüştü.
Artık istediğimiz kitabı internetten okuyabildiğimiz bir devirdeyiz ama hala kitapları sayfa sayfa çevirip, uçlarını kıvırdıktan sonra (ben daha çok süslü kitap ayıraçları kullanmayı seviyorum) gece lambamızı söndürüp kitabımızı başucumuza koymayı seviyoruz öyle değil mi? Hala bazı şeyleri sanal değil hissederek okumak ve öğrenmek istiyoruz.

Tamam, benim olayım tamamıyla duygusallık olmayabilir itiraf ediyorum. Nedense bir kitabı bitirebilmem için o kitabın gerçekten de çok sürükleyici bir kitap olması gerekir. Yoksa o kitap sürünür ve isteksiz bakışların esiri olup ayıracıyla birlikte kitaplıkta yerini alır. Uzuuun bir süre sonra (burada günlerden değil aylardan bahsediyorum) o kitabı tekrar elime alıp eski sayfaları az bir gözden geçirerek tekrar okumaya çalışırım. Başarılı olur muyum? Hayır. Bitseydi zaten o kitap ilk günden biterdi…




4 Mayıs 2010 Salı

Cam kenarında...


Salonun penceresinden dışarı bakarken gördüğümüz manzara bizi mutlu eder, belki de etmez. Mutfakta etrafı toplarken ya da bulaşıkları yıkarken bir gözümüz de dışarıda olur. Yazın güneş alsın diye açtığımız perdeyi sonbaharda yağmurun yağışını izlemek için açarız. Baharda cıvıl cıvıl serçeler birikir o cam kenarına, kışın ise bembeyaz karlar.

Dışarıda hava nasıl olursa olsun evde olmanın verdiği bir güven duygusu vardır. Günlük güneşlik bir havada çoğu insan evde kalmak istemez, ama evden çıkamayacaksanız pencere kenarlarını süslerseniz, dışarıya her baktığınızda evinizin içindeki sıcaklık sizi saracaktır.

Küçük şişelerdeki canlı çiçekler, minik kaktüsleriniz, biblolar, fotoğraf çerçevelerinde sevdiklerinizin resimleri, geçen yaz sahilden topladığınız taşları koyduğunuz kâseler, mumluklar, fanuslar, gezilerden kalan hatıra biblolar belki de minik organik bahçeniz...
Yoksa evdeki küçük dostlarınız cam kenarlarını kendilerine mi ayırdılar?



Müstakil evlerde, çoğu apartman dairelerinde olmayan, cam kenarı sedirleri vardır. Apartmanlarda metrekarelerin yetersizliğinden dolayı bu ayrıntıya yer verilemez. İşlek bir caddede oturuyorsanız sıkılmadan saatlerce oturabileceğiniz bir mekân. El işinizi yaparken bir yandan televizyon izleyip bir yandan da sokak ahalisinin hayatlarından haberdar olabileceğiniz rahat ve günlük bir yaşam alanı. Meraklı teyzeler için vazgeçilmez bir köşe.