23 Aralık 2010 Perşembe

HONEYSUCKLE ... 2011 yılının rengi...

Bu yılın son günlerinde honeysuckle tonundaki pembe rengi (fuşya ile kırmızı arasında bir ton) 2011 yılının rengi seçilmiş. Dekorasyonun yanısıra, giyimde aksesuarlarla kullanılan bu rengi stil dergilerinde görebilirsiniz. Bu tonu turuncu ve kırmızıyla rahatça kullanıyorlar. Antrasit ve griye çok yakışacağını düşünerek antremde bu pembeyi denemeye karar verdim. Her zamanki gibi sadece aksesuarlarla değişimi yapıp ana hatlardaki beyaz, siyah ve gri renklerini değiştirmeyeceğim. Ne kadar neşe dolu bir renk değil mi? Eve gelen misafirlerin yüzüne gülümseme getirecek gibi sanki...






17 Aralık 2010 Cuma

HOME OFFICE

Ben bu çalışma alanlarını çok sevdim. Ofisimde uygulamaya kalksam sanırım yönetim tepki gösterebilir. Tabii en başından böyle bir bütçeyi ayırmaz bile. Ben de müşterilerimi eklektik koltuklarda ağırlamak ve jaluzilerin üzerine fon perdeler asmak istiyorum. Farkındaysanız son iş gününde hayali isteklerde (en azından bizim sektöre göre) bulunuyorum, en iyisi ben haftasonu moduna geçeyim. Hepinize iyi haftasonları...





15 Aralık 2010 Çarşamba

Çocuklar için...


Bu odaların hepsi çok güzeller... Kızların odasını sıfırdan döşiyesim geldi ama daha bunun ergenliği var, genç kızlığı var yani odaları yenilemek için daha bir sürü bahane var...






14 Aralık 2010 Salı

Yeni Yıl Süslemeleri...


Ben yılbaşı ağacımı erkenden süsleyip Yeni yıla girer girmez kaldıranlardanım. Bayramdan hemen sonra süslenen ağaç, iki devrilme ve sayısız yağmalanmanın ardından, eteklerini yukarı çekmiş koca kadınlar gibi duruyor. Neden mi? Minik kızımın boyunun yettiği alandaki tüm süsler yolunduğundan, ben onları ulaşamayacağı üst dallara yerleştirdikçe ağacın altı çıplak kaldı. Ağacın ışıkları ve dore zincirse devrilmelerden sonra tek bir taraftan sarkar halde. Işıkları yakmaya korkuyorum çünkü bu sefer de dışarı yansıyan görüntü belki de korku filmlerindeki gibi korkunç bir gölge yaratacağından mahalledeki çocuklar bizden korkabilirler. Hele ki bu gölgelere minik bir yaramazın ağacı yağmalama gölgesi de karışırsa…



Eşim seneye daha büyük bir ağaç alırız dese de sanırım bu kadar heyecana dayanacak bir ağaç bulamayabiliriz. Ağaçtan dökülen her türlü kırıntı, süs parçası, kırığı ya da ipliğinden evcilik oyuncaklarıyla yemek pişiren büyük kızım da cabası… “Anne! Bak sana yoğurt çorbası yaptım… Naneli.” Evde kızların izini kaybettikçe salona bakıyorum. Kızlar görünürde yoklar ama ağacımız kıpır kıpır, belli ki arkasında iki minik çömelmiş ne yaramazlıklar planlıyor.


Bu arada bakıyorum her yerde inanılmaz güzel yılbaşı süsleri var, ama bu sene olmaz diyorum… Belki seneye…

 







10 Aralık 2010 Cuma

Cozy...

Hava çok güzel, Uzun zamandır beklediğim soğuklar geldi ve suskunluğum bozuldu.
Blog un ilk zamanlarında ne de çok konuşurdum değil mi? Belki eski formuma tekrar kavuşurum kimbilir.
Haftasonunu bekler bir vaziyette, aklım evdeki yarım kalan dekorasyon işlerinde ama ofisteyim işte...


 
 
Ne mi istiyorum?? Kestane çıtırtısı, çaydanlık cızırtısıyla yanan bir şömine ve dilini okuyabileceğim her hangi bir kitap. (Farkındayım bu kestane ve çaydanlık olayı şömineyi odun sobasına çevirdi, tarz, dekor kalmadı ama olsun kulağa çok hoş geliyor.)